schule Cuma, Temmuz 24, 2009

Arkadaşlarıma , Sezen'e kavuşacak olmanın verdiği heyecan ve Elif Şafak'ın 'Baba ve Piç'i yolculuğu biraz daha katlanılır kılmaya yetti. Ve nihayet İstanbul...


İlk gün, sonraki iki günün planını hazırlamakla geçti. Adalar mı, yoksa müze müze dolanmak mı? Kararı sonra veririz diyerekten ikinci güne Kanlıca'da Hidiv Kasrı'nda şahane bir manzarayla başladık. Kahvaltı, ağaçların arasında huzurlu bir yürüyüşün ardından sahile inip Kanlıca Yoğurdu da gönderdik mideye. Bir de taş bulsaydık boyumuza göre;uzanıp gözümüzün yaşını süzdürecektik Hisar'a doğru. Ama ortada ne taş vardı ne de gözde akacak yaş. Sonra bıraktık kendimizi Boğaz'ın muhteşem sularına. Biraz ıslak ama hiçbirşeye değişilmeyecek bir geziydi. Sezen'imin yalısının önünden bile geçtim. Akşam canlı canlı dinleyeceğim kadın o an balkona çıksa ne yapardım acaba?


Ve işte o an geldi! Sezen sahnede. Fahir Atakoğlu'nun piyanosu eşliğinde 'Lal' söyleniyor. Ardından 'vazgeçtim' ve sonra diğerleri... Erkan Oğur'u da dinleme hazzına nail oluyoruz o gece. Üç buçuk saatten sonra Sezen artık bizleri evimize uğurluyor. Ve kulağımda O'nun sesiyle uykuya dalıyorum.



Üçüncü gün (bugün), İzmir tayfasını biraz eksikle de olsa topladık. Eski günleri yadettik ömürlük dostlarımla. Emirgan'da tatlıları gönderdik bu kez midelere. Ve sonra teker teker vedalaştım her biriyle.



Birkaç saat sonra ayrılıyorum bu sefer daha da bir hayran kaldığım İstanbul'dan en kısa zamanda tekrar gelmeyi umarak...

Saat de 00:03 olmuş...24 Temmuza girdik... İyi ki doğmuşum :)

schule Pazartesi, Temmuz 20, 2009




schule Cuma, Temmuz 17, 2009

Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. Hele bir de ertesi gün rejime girme sözü vermişsen kendine; o gün bulduğun her şeyi yiyebilecek kapasitedeysen ve evde hiçbirşey bulamıyorsan vay haline.

İşte o çaresiz anlarımdan birindeyken dolabı açtım ve gözüme ilişen kremayı kullanma yolları aradım. Sonra aklıma nedense patates geldi. Patates-kaşar peyniri ikilisine oldum olası hastayımdır, şansım var ki dolapta yeterince peynir de bulabildim.


Şimdi sıra hepsini karıştırmaya geldi. Patateslerimi halka halka kesip tepsiye dizdim;üzerine tuz ekelediğim kremayı boca ettim; en üste de kaşar peynirini rendeledim. Ama yine eksik birşey vardı: sarmısak... Sağolsun annem eksik etmez evden :) Birkaç diş sarmısağı da tepsinin üzerine serpiştirdikten sonra fırına sürüverdim (kendimce) şaheserimi.


15 dk sonra sonuç : Enfes..!!
Rejim mi? Başka bahara artık...

schule Cumartesi, Temmuz 11, 2009

Bu sezonki tatilimin yollarda geçeceğini düşünerek seri yazmaya karar verdim.



İlk durak Ankara...



Zorunlu olmasam senenin şu en sıcak günlerini Orta Anadolu'da geçirmek en son isteyeceğim şeydi heralde. Ama gel gör ki, evlenmek için illaki yaz ayını seçen çiftlerden olmak istediler sevgili arkadaşlarım Tümay ve Özcan. Ben de bu yılki ikinci "arkadaş düğünü" faslına mutlulukla iştigal etmiş oldum.




İlk cümleler "Lanet olsun buraya nerden geldim!!" der gibi olsa da, aslında 1,5 yılımı geçirdiğim başkenti özlediğimi itiraf edeyim.




Bu kent bana o kadar siyaseti anımsatıyor ki, sokakta gezerken bir an sanki yanımdan Başbakan ya da Cumhurbaşkanı geçecekmiş gibi biraz daha resmi yürümem gerektiği kanısına kapılıyorum. Sonra birden üniversite yıllarımı hatırlatan gençliğin arasına karışıyorum caddede onlardan biriymişim gibi. Oysaki en büyüklerinden bile en az 3 yaş büyük olduğumun farkına varıyorum içime oturan acıyla. Yaşlanıyorum galiba...





Arkadaşlarımla hasret giderip veda edeceğim iki gün sonra. Ama daha çok yolum düşecek sanırım, bekle beni Ankara...

schule Cumartesi, Temmuz 04, 2009

Adı Bende Saklı albümünde sürekli başa sarıp tekrar tekrar dinlerdim bu parçayı.

Turgut Uyar'ın bir şiiridir aslında Denge.

Kendisini anlatan "Bir Yudum İnsan" belgeselinin en sonunda Aykut Gürel'in gitarı eşliğinde çok tatlı söylemişti ve beni mest etmişti. Ama bu video bambaşka... Sanki oturma odasında arkadaşlarına söylüyormuş gibi şarkıyı :)

22 Temmuz için daha bir heyecanlandım şimdi. Sezen'imi canlı dinlemek bambaşka birşey.