schule Cumartesi, Ağustos 06, 2011


Bol çeşitli, kalabalık iftar sofralarıyla; imsak vaktine saniyeler kala girilen telaşlı diş fırçalama kuyruklarıyla; her ne kadar Fatsa'da görme imkanı bulamasam da, ancak 'İstanbul için iftar vakti' geldiğinde televizyonda, akşam ezanı eşliğindeki İstanbul manzaralarında yerini alan mahya ışıklarıyla nihayet geldi çattı onbir ayın sultanı.

Bütün ilkler gibi Ramazan'ın ilk iftarı da oldukça heyecanlı geçti evde. Bir telaş bir telaş ki sormayın. Kolay değil tabi 16 kişilik iftar sofrası hazırlamak. Masaya otururken herkes nefis kokular eşliğinde "acaba önce hangisini yesek" in hesabını yaptı yine kafasında. Ama her iftar sofrasında olmuş ve bundan sonra da olacak olandan kaçamadık: Çorbadan sonra tıkanma sendromu...

Televizyonda yerini almaya başladı "Nerde o eski Ramazanlar!" temalı söyleşiler. İşin ilginç yanı bu özlem cümlesini kuranlar arasında 35-40 yaşlarını ancak doldurmuş olanların da bulunması. Açıkçası benim şu yaşa kadarki bütün Ramazan günlerim aynı geçti. İki kuşak öncekiler özlüyorlardır herhalde. Ama şu da bir gerçek ki onların asıl özledikleri eski Ramazanlar değil, eskinin televizyonsuz, hoş sohpetli günleri. Anılarında hep, her akşam biryerde toplanıp doyasıya muhabbet etmek var. Şimdi çok mu kötü peki? Tartışılır. Ama benim Ramazan günlerim gayet hoş, sohpetle geçiyor. Hele de bu sene..!
İleride bu günleri özler miyim bilmiyorum. Allah o klişe cümleyi kurdurmasın :)

0 yorum: