schule Pazar, Ekim 10, 2010



Filmlerdeki rüya sahneleri oldukça sıradan gelir bana. Gerçek hayattan bir farkı yoktur çektikleri sahnelerin. Oysa ki rüyalarımız ne acayiptir. Anlatırken bile zorlanırız:
"Ya seni gördüm rüyamda, ama aslında o sen değilmişsin."
"Bi odaya giriyorum rüyamda, ama oda gibi değil. Bööööyle kocamaaaaan, nasıl desem, hımmm,
kale gibi bi yermiş!"
"Elimde balonlarla birden havalanmaya başlıyorum, pencereden uçup gidiyorum. Havada balıklarla beraber bir müddet yol alıyoruz ."

Bazen, "Öyle rüyalar görüyorum ki, bir senariste versem, şerefsizim 135 bölümlük dizi olur abi..!" şeklinde cümleleri de duyabiliyoruz.

Neyse ki Christopher Nolan sesimi duymuş, rüya gibi bir film yapmış. Inception...

Kuzenimin sabahki tavsiyesi üzerine, arkadaşımla atlayıp gittik sinemaya. Afişe dikkat bile etmemişim bileti alırken. Bir tek Leonardo Di Caprio'nun oynadığını biliyordum o kadar.
5. dakikada Son Samuray'ın Katsumoto'su Ken Watanabe' yi gördüğüm andaki heyecan, 15 dakika sonra Michael Caine'i görmemle tavan yaptı (Gerçi iki buçuk saat boyunca toplam 5 dakika göründü, o da küçük çapta bir hayal kırıklığı yaşatmadı değil ).




Yazının başından da anlaşılacağı üzere, film rüyalar üzerine kurulu. İnsanların rüyalarına kontrollü bir şekilde girip, onların bilinç altlarında saklı birtakım bilgileri çalan hırsızların, bu kez çalmak için değil, fikir yerleştirmek için verdikleri mücadeleyi konu ediyor.


İlk birkaç dakika anlamakta güçlük çektiğimi itiraf edeyim. Daha sonra kafanızda bir şeyleri oturtmaya başlıyorsunuz. Zaman zaman bilinçaltı, rüya, labirentler vs. konularıyla ilgili replikleri dinlerken "Offf... Ne demek istedi şimdi bu? Başa alsana makinist abi şu sahneyi!" diye içinizden geçirseniz de olayların akışını takip edebiliyorsunuz.

Öyle rüyalar tasarlamışlar ki rüyada bile göremezsin. Her şey bir yana, görsel efektler şahane.

Filmde The Prestige tadı var. O da bir Christopher Nolan yapımı ve benim de en favori filmlerim arasında ilk sırada. Inception da listemde üst sıralardaki yerini aldı. Öyle ki tekrar izlemeyi bile düşünür oldum. Size de kaçırmayın derim.

Az önce IMDB 'de filmin sayfasına girip baktım ki ne göreyim! Bizim Türkler oraya da el atmışlar. Helal olsun :)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

watanabe, caine, di caprio... her biri bu filmi izlemeye değer kılmak için yeterli sebepler. fakat bu filmin yıldızı: Joseph Gordon-Levitt zannımca. ya da filmdeki adıyla, Arthur. Heath Ledger'ın yeri kolay kolay dolmaz diye düşünürdüm. ama yanıltıyor arkadaş beni, gerek ona benzerliği gerekse oyunculuğuyla.

schule dedi ki...

O elemana pek dikkat etmedğimi farkettim. ya da dikkatimi çekememiş diyelim.

yarın tekrar gitmeyi düşünüyordum, biraz daha dikkat kesileyim o zamann.

bu arada bu yorum kimden geliyor arkadaşım.?