Mutlaka herkesin, hayatının bir bölümünü ya da bütününü etkilediğine inandığı birileri olmuştur. Ailesinden biri, arkadaşı, öğretmeni veya mahalleden Fahriye Ablası… Onlar size daima birşeyleri, biryerleri, bir dönemi hatırlatır. İyi ya da kötü ...
İşte benim hayatımda iz bırakanlar ve bırakmaya da devam edenler :
B, N, S2,H beşlisi:
Lise yıllarıma damgasını vuran canım dostlarım. Her ne kadar üniversite dönemindeki ayrılıktan sonra kopar gibi olsak da, onlar benim hayatımın vazgeçilmezleri.
Niğdeliler sitesi B blok daire 30-34 sakinleri :)
Üniversitenin, Buca’nın, İzmir’in, hayatın tadı çıkmazdı onlarsız. Keşke o iki daireyi olduğu gibi alıp merkezi bir yere inşa edebilseydik. :P
Ö-A
İzmir’deki yapışık ikizlerim (:
Hayatımdaki anlamlarını burada yazmam olanaksız.
Onlarsız üç yıl nasıl dayanabildim bilmiyorum. Ama az kaldı geliyorum :)
Sezen Aksu:
Sezen’in adeta hastası olduğumu bilir çevremdekiler. Ama bu sevgi sadece şarkıları yüzünden değil. Öyle ki çoğu insan Sezen’i damardan şarkıları için sever. Sen Ağlama, Geri Dön, Tükeneceğiz, Her Şeyi Yak, İstanbul İstanbul Olalı, vb…Çünkü sevgilisinden ayrılmıştır, efkar dağıtırken koyar bir Sezen şarkısı, vurur kederin dibine. Ya da yeni aşık olmuştur, günün anlam ve önemine uygun bir Sezen parçası bulmak pek tabii mümkündür. Velhasıl bu şarkılar aşık olan her insanın sırtını sıvazlar. Bir de kendimi düşünüyorum, beni anlatan neredeyse hiç şarkısı yok bu kadının.
Ben onun duruşuna; dünyadaki kötü gidişe duyarsız kalmayışına; herkes O’nu başının üzerine çıkarmak isterken, O’nunsa inadına yan yana yürümek isteyişine hayranım.
Cahide Hocam
Durup dururken muhabbet olsun diye sorulan ve genellikle sorunun yöneltildiği şahsın tabiri caizse apışıp kaldığı, “kem küm” den başka yanıt veremediği “İdolün kimdir ey fani?” sorusuna cevabımdır Cahide Bolat. Bir yıl öncesine kadar nefret ettiğim Tarih dersini, sayesinde sevdim, hatta bağrıma bastım (:
Öğrencileriyle diyaloğu bu kadar iyi olan başka bir eğitimci tanımıyorum. Derste o kadar takip etmişim ki kendisini, sınıfa soru sorup “evet” ya da “hayır” cevabı beklediği zaman gözlerini kapatıp kafasını sağa sola ya da öne arkaya sallayışı bana da geçmiş :)
O farkında olmasa da bendeki emeği çok büyüktür.
Canım hocam…
Büyüksün…
Mustafa Hocam
ÖYT nin bir numarasıdır kendisi. Gerçek bir eğitimcidir aynı zamanda. Onun da bende emeği çok fazladır. Ve yeri ayrıdır Mustafa Hoca’mın. Dünyaya bakış açımı değiştirdi, ufkumu açtı deyim yerindeyse. O’nunla olan sohbetlerimizden sonra kitap okuyuş tarzım bile değişti resmen. Ve şarkı sözlerine de daha bir dikkat etmeye başladım.
Saygılar hocam…
Ve tabii ki Geniş Ailem
Onlarsız ben bir hiçim zaten…
Yanlış bilmiyorsam 1989 yılında gösterime giren "Sezen Aksu Söylüyor" müzikalinde Onno Tunç'un piyanosu eşliğinde seslendirmişti ilk kez. Şarkının bestecisi Onno'nun ardından da fazlasıyla O'nu hatırlatıyor olacak ki bir daha hiç söyleyememiş. Ta ki bu albüme kadar.
27 şarkının içinden beni en çok etkileyen parça bu. Henüz 25 yaşımda olmama rağmen sözlerdeki yaşlılık ve ölüm teması öyle derinden işleniyor ki zihnime, daha ötesi ruhuma... Ama iç karartan, bunaltan bir hali yok konusunun ürkünçlüğüne rağmen.

3 yumurta sarısı
1 fincan şeker
0,5 lt süt
3 kaşık un
Bütün malzemeleri bir tencerede iyice karıştırarak pişiriyoruz. Krema kıvamını aldıktan sonra ateşten indirip 1,5 paket labne peynirini ilave ediyoruz. Krema artık soğumaya bırakılabilir. Şimdi sıra kekde.
Ben fazla uğraşmamak için hazır kek kullanıyorum. Markete gitmeye fırsatı olmayan da
5 yumurta, 4 fincan şeker
5 fincan un , 1 fincan ılık su
1 fincan sıvı yağ, 1 paket kabartma tozu
karışımı ile de kek hazırlayabilir. Ortadan ikiye ayırdığımız kekimizin her iki tarafını artık markasıyla özdeşleşmiş olan Nescafeli su ile iyice ıslatıyoruz. Soğuyan kremayı kekin arasına ve en son da üzerine döktükten sonra kakao ve(ya) Türk kahvesini üst kremayı kapatacak şekilde serpiştiriyoruz. Buzdolabında 2-3 saat bekledikten sonra servise hazır efendim tiramisumuz.
Afiyet bal şeker olsun ...
Makinadan yeni çıkmış piknik anları...


Sen olmasan bu blogu açmazdım...
Sen olmasan, bu blogu açsam bile müzik koyamazdım...
Sen olmasan , bu blogu açıp müzik koymayı becerebilsem bile, bu uğraş hiç bu kadar eğlenceli olmazdı...
Sağol canım arkadaşım.
İyi ki varsın... Sırf yukarıda saydığım nedenlerden dolayı değil tabi:)
Yineliyorum:
İyi ki varsın...
İlkokuldayken okul gezilerini hep piknikten ibaret sanırdım. "30Nisan" takvim yaprağından koptuktan sonra başlardı Demirci Köyü seferleri.
Üniversite yıllarında pek gezemedik. Her taraf gezi afişi doluydu aslında; Şirince, Bodrum, Kuşadası, Nevşehir ... vs. Biz sadece bakmakla yetindik. Bir öğretmenin "Hadi bakalım, şuraya gezi var. Gelmek isteyenin pamuk elleri ceplere" demesini bekliyorduk sanırım. Son sene Çanakkale'ye gidebilmiştik Allah'tan.
Bunca yıl "öğrenci" olarak katıldığım bu etkinliğe geçen hafta "öğretmen" statüsünde dahil oldum. Korgan İHL olarak Trabzon'a şöyle bir uzanalım dedik. Günübirlik bir gezi (hatta gezicik) olmasına rağmen oldukça eğlendik. Öğretmen olunca daha bir oturaklı (e haliyle de ruhsuz) olunur sanıyordum gezi boyunca ama yanılmışım. Öğrenciden pek farkımız yoktu.
Tartışmasız gezilerin en eğlenceli bölümü olan "arka 5'li" muhabbeti yine şahaneydi.
Ben olurum da eğlenceli olmaz mı :P